Mental İyi Oluş
Mental İyi Oluş-1
Genç araştırmacı kavramı, genellikle doktora eğitimine devam eden ya da lisansüstü mezunu olup henüz kariyerinin başında olan, 35 yaş ve altı araştırmacıları kapsamaktadır. Genç araştırmacılar, bir yandan bilimin sürekliliğini ve yeni jenerasyonlara aktarımı sağlarken bir yandan da yenilikçi bakış açıları sunarak bilim içinde oldukça önemli bir görevi üstlenmektedir. Bilimin ilerleyişini devam ettirebilmek adına, genç araştırmacıların akademik başarıları kadar mental iyi oluşları da önemlidir.
Çok çeşitli bilim dallarında önemli sorulara yanıtlar aramak ve bir yandan da eğitim süreçlerini ile kişisel yaşamı sürdürmek ve getirdiklerini yürütmek genç araştırmacıları zorlayabilmektedir. Bilim üretmek için hem fiziksel hem de ruhsal olarak sağlıklı olmak bir ön koşul iken; araştırmacıların diğer mesleklerdeki bireylere oranla stres ve kaygı gibi olumsuz duyguları daha fazla deneyimledikleri ayrıca depresyon ve duygudurum bozuklukları gibi ruhsal problemleri daha fazla yaşadıkları bulunmuştur (Chirikov vd., 2020; Miloyan vd., 2016; Panger vd., 2014).
Yapılan araştırmalar sonucunda, araştırmacıların mental iyi oluşlarının düşük olabildiği görüldüğünde, Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi 2021 yılında araştırmacıların iyi oluşlarını iyileştirmek adına bazı yeni politikalar geliştirmiştir (Council of the European Union, 2021). Bu politikalar kapsamında atılan adımlar araştırmacıların ruh sağlığının takibini sağlamak, psikolojik sağlığı ile ilgili koruyucu önlemler almak ve mental iyi oluşunu destekleyici çalışmaların sıklığını artırmak üzerinedir. Ayrıca Avrupa ülkelerine ve ilgili kurumlara araştırmacı ruh sağlığı konusunun öncelikli alanlar kapsamında değerlendirilmesi hususunda, çağrılar yapılmaktadır. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da özellikle araştırmacıların fizyolojik ve psikolojik sağlığının korunmasına yönelik bildiriler paylaşılmaktadır (WHO, 2010).
Genç araştırmacılar ise deneyim eksikliği, eğitim sürecinin devam etmesi ve kariyerin başında olmak gibi başlıca nedenlerden dolayı özellikle desteğe ihtiyaç duyulabilecek bir grup olarak belirlenmiştir. Doktora öğrencilerinin uzun süreleri kapsayan sürekli çalışmalar içinde olmaları, farklı şehirlerde eğitim alıyor olmaları nedeniyle uzun ve sık sık yolculuklar yapmaları, kendilerine ve ailelerine daha az vakit ayırabilmeleri ve özellikle mesleki gelecekleri ile ilgili belirsizliğin olması nedeniyle ruhsal problemler yaşadıkları raporlanmıştır. Bunlar ve benzeri sorunlar nedeniyle birçok doktora öğrencisinin eğitimlerini yarıda bırakmayı düşündükleri bulunmuştur. Özellikle kadın genç araştırmacılar için evlilik ile gelen ev veya çocuk bakımı sorumluluklarının araştırmacılığa devam etmeyi oldukça zorlaştırdığı görülmektedir (Evans vd., 2019; Kismihók vd., 2022; Waight ve Giardonobe, 2018).
Yapılan araştırmalar bilim dünyasının geleceği için genç araştırmacıların desteklenmesi gerektiği gerçeğini ortaya sermektedir. Araştırmacıların mental iyi oluşunun artırılması amacıyla, Bilim ve Teknolojide Avrupa İş Birliği Kuruluşunun (COST) girişimi ile Araştırmacı Ruh Sağlığı Gözlemevi (Researcher Mental Health Observatory [ReMO]) adında bir çalışma ekibi kurulmuştur. Bu proje TÜBİTAK ve COST REMO ortaklığı ile genç araştırmacıların mental iyi oluşlarını iyileştirmeyi amaçlamaktadır.
Mental İyi Oluş-2
Toplumda en yaygın görülen ruhsal bozukluklar/hastalıklar arasında kaygı ve strese bağlı oluşabilen kaygı ve duygu durum bozuklukları gelmektedir. Farklı çeşitlerde oluşabilen bu bozukluklar, bireyin günlük hayatını oldukça zorlaştırabilmektedir. Ayrıca, aynı zamanda birden fazla çeşitteki bozukluklar bir arada görülebilmektedir. Stres ve endişe ile çok yakından ilgili olan yaygın anksiyete bozukluğu, majör depresyon bozukluğu ve somatoform bozuklukları araştırmacılar için de büyük bir risk durumudur.
Kısaca bu ruhsal hastalıklara bakıldığında; yaygın anksiyete bozukluğu bireyin günlük yaşamı ve çevresinde gerçekleşen olaylar karşısında deneyimlediği endişe ve anksiyete ile baş etmekte zorlanması durumunda gerçekleşen, beraberinde huzursuzluk, gerginlik, kaslarda gerginlik ve yorgunluk semptomları ile beraber görülür. Bir duygudurum bozukluğu olan, kısaca depresyon olarak dile getirilen majör depresyon bozukluğunda birey yoğun bir şekilde üzgün duygudurumu içindedir ve yaşama dair heves ve motivasyonunda azalma ya da yoğun kayıp yaşamaktadır. Diğer yandan, yaygın anksiyete/kaygı bozukluğu ve majör depresyon bozukluğu kadar yaygın görülmeyen ve çoğu zaman da görmezden gelinebilen veya diğer kaygı bozuklukları ile karıştırılabilen somatik semptom bozukluğu da, diğer adıyla somatoform ya da somatizasyon bozukluk, bireylerin günlük hayatını oldukça olumsuz etkileyebilmekte ve yaşam kalitesini yoğun bir şekilde düşürebilmektedir. Somatoform bozukluk aynı zamanda sık sık depresyon ve anksiyete ile birlikte yaşanabilmektedir. Hastalığın semptomları arasında yoğun psikolojik stres, rahatsızlık ve fiziksel semptomlar (baş ağrısı, kas ağrısı, acı, halsizlik, güçsüzlük, nefes almakta zorluk) ile beraber kendini göstermektedir.
Literatür, birçok araştırmacı ve akademisyenin yaşam kalitelerinin, fiziksel ve mental iyi oluşlarının çok fazla düştüğü için yüksek öğrenimdeki işlerini bırakmak istedikleri gerçeğini ortaya koymaktadır (Cidlinska ve ark., 2022; Heffernan & Heffernan, 2019; Schmiedehaus ve ark., 2023; Velez-Cruz & Holstun, 2022). Güncel bir çalışmada da, akademisyenler arasında depresyon, anksiyete ve somatoform semptomlarının çok yüksek seviyede olduğunu bulmuştur (Schmiedehaus ve ark., 2023). Ocak 2024’te yayınlanan bir çalışmaya göre ise, yalnızlık, tükenmişlik, anksiyete ve bullying (zorbalık) deneyimleyen akademik personelin ruhsal bozukluklar için yoğun risk grubu olduğunu bulmuştur (Cordaro ve ark., 2024). Yüksek lisans eğitim düzeyine kıyasla doktora sahibi akademisyenler ruhsal bozukluklar için daha yüksek risk altındadır. Ayrıca akademisyenlerin iş ve yaşam arasındaki dengeyi kurmakta zorlanmaları mental iyi oluşları için anlamlı bir tehlikedir (Cordaro ve ark., 2024).
Akademisyenlerin mental iyi oluşunu iyileştirmek adına hem kendileri hem de kurumları adına sorumluluk bulunmaktadır. Bireylerin kendileri tıbbi ve psikolojik destek arayabilecekleri gibi üniversite ve araştırma kurumlarının farkındalık artırıcı seminer, ders, panel gibi etkinlik düzenlemesi oldukça önemlidir. Üniversite psikolojik danışma merkezleri mental iyi oluşu düşük olan akademisyenleri ihtiyaçları doğrultusunda profesyonellere yöneltmelidir. Bununla da kalmayıp, kurumlar tarafından iyi oluş artırıcı çeşitli etkinliklerin düzenlenmesinin oldukça mühim olduğu düşünülmektedir. Üniversite ve araştırma kuruluşları akademik gelişim ve inovasyon üzerine yoğun bir şekilde odaklansa da, hem öğrenci hem personel iyi oluşu için destekleyici kültürel, sportif ve sanatsal etkinlikler portfolyosu sunması beklenmektedir. Bu etkinliklere örnek olarak yoga, meditasyon, yürüyüş kulüpleri, kitap kulüpleri, hobi kulüpleri verilebilir. Bütün bunlar, toplumda gölge içinde kalan bir grup olan araştırmacıların mental iyi oluşları için, özellikle de genç araştırmacılar, araştırma ve iyileştirme çalışmalarının yapılması gerektiğini göstermektedir.
Kaynak ve detaylı bir inceleme için şu makaleyi inceleyebilirsiniz: Makale 1
Mental İyi Oluş-3
Akademi alanında çalışmalar yürüten bireyler için uzun vadeli amaçlar ve hedefler doğrultusunda ilerlemek oldukça zorlu bir süreçtir. Özellikle genç araştırmacılar, doktora sürecinde veya doktoradan mezun olduktan sonra, akademik kariyerin ilk basamağı olan doktora öğretim üyeliği pozisyonuna ulaşabilmek için yoğun bir çaba göstermektedir. Bu süreçte yüksek kaliteli araştırmalar yürütmek, yenilikçi bilimsel projeler üretmek, prestijli dergilerde makaleler yayımlamak, kitaplar hazırlamak, dersler vermek ve birçok görev ve sorumluluğu aynı anda üstlenmek zorunda kalmaktadırlar.
Genç araştırmacılar sahne önünde yalnızca "araştırmacı" kimlikleriyle görünse de, sahne arkasında öğretim elemanı, yazar, danışman, hakem, mentör, sekreter, yönetici gibi çok sayıda rolü yerine getirmektedir. Tüm bu rollerin yanı sıra, yüksek kadro beklentileri, akademik pozisyonların güvencesizliği ve kişisel yaşamın getirdiği sorumluluklar, genç araştırmacıların mental iyi oluşlarını olumsuz etkileyen faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Son yıllarda, genç araştırmacıların mental iyi oluşu hem bilimsel hem de toplumsal düzeyde artan bir ilgi görmektedir. Pek çok genç araştırmacının akademiyi zorlu bir ortam olarak deneyimleyip özel sektöre yönelmesi, bilimin ve akademik geleceğin sürdürülebilirliği açısından kaygı uyandırıcı bir tablo çizmektedir.
Di Giacomo ve arkadaşları (2024), genç araştırmacıların mental iyi oluşunu öz-belirleme teorisi bağlamında incelemiştir. Bu teoriye göre, bireylerin yaşamlarını motive bir şekilde sürdürebilmeleri ve kendi kaderlerini tayin edebilmeleri için üç temel psikolojik gereksinim bulunmaktadır:
- Otonomi/Özerklik: Kendi kararlarını alabilen ve yaşamlarını aktif bir şekilde yönetebilen bireyler, otonomi duygusuna sahip olduklarında daha motive olmaktadır.
- Yeterlik: Bireylerin işe yaradıklarını, etkili olduklarını hissetmeleri, problem çözme ve negatif durumlarla başa çıkma becerilerini geliştirmektedir.
- İlişkili Olma: Diğer insanlarla anlamlı ve kaliteli ilişkiler kurmak, bireylerin kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
Bu bağlamda 134 genç araştırmacı ile yapılan nicel bir çalışmada, araştırmacıların depresyon, stres ve anksiyete seviyeleri ile duygu düzenleme becerileri ve uzun vadeli hedeflere yönelik motivasyonları ölçülmüştür. Araştırma sonuçları, özellikle doktora öğrencilerinin psikolojik iyi oluşlarının düşük olduğunu ortaya koymuştur. Doktora sürecindeki genç araştırmacıların depresyon, anksiyete ve stres seviyelerinin, normal sınırların oldukça üzerinde olduğu belirlenmiştir.
Zorluklarla Başa Çıkma ve Duygu Düzenleme
Araştırma sonuçlarına göre, genç araştırmacıların duygusal farkındalık seviyeleri genel popülasyona kıyasla daha düşük bulunmuştur. Zorlayıcı durumlar karşısında oluşan negatif duyguları tanımlamakta ve kabul etmekte zorlandıkları, bu durumların dürtüsel davranışlara yol açabileceği görülmüştür. Ayrıca, bu bireylerin hedeflerine yönelik motive olmakta ve bu doğrultuda aktif adımlar atmakta güçlük çektikleri de tespit edilmiştir.
Bu durum, genç araştırmacıların akademik kariyerlerini sürdürürken karşılaştıkları duygusal ve mental zorlukların, hedeflerine ulaşma süreçlerini olumsuz etkileyebileceğini göstermektedir.
Çözüm Önerileri ve Destek Mekanizmaları
Araştırma bulguları, genç araştırmacıların hem bireysel mental iyi oluşlarını desteklemek hem de bilimsel üretkenliklerini artırmak adına kapsamlı destek mekanizmalarına ihtiyaç duyduklarını açıkça göstermektedir. Bu kapsamda önerilen bazı çözümler şunlardır:
- Duygu Farkındalığı ve Duygu Düzenleme Becerileri: Genç araştırmacıların, duygularını tanımlama, kabul etme ve yönetme becerilerini geliştirecek eğitim ve atölye çalışmaları düzenlenmelidir.
- Başa Çıkma Stratejileri: Zorlayıcı durumlarla başa çıkma yöntemlerini öğretmeyi hedefleyen psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır.
- Mutluluk Artırıcı Müdahaleler: Genç araştırmacıların akademik hedeflerine ulaşırken psikolojik dayanıklılıklarını artıracak uygulamalar hayata geçirilmelidir.
Sonuç olarak, genç araştırmacıların mental iyi oluşunu desteklemek, yalnızca bireylerin akademik kariyerlerini sürdürebilmeleri için değil, aynı zamanda akademik ortamın ve bilimin sürdürülebilirliği açısından da kritik öneme sahiptir. Özellikle doktora öğrencisi olan genç araştırmacılar, bu süreçte daha fazla desteğe ihtiyaç duymaktadır ve bu desteklerin yapılandırılması, akademinin geleceği adına büyük bir öncelik taşımalıdır.
Kaynak ve detaylı bir inceleme için makaleyi inceleyebilirsiniz: Makale 2
Mental İyi Oluş-4
Doktora Öğrencilerinin Mental İyi Oluşu: Araştırma Sonuçları Ne Söylüyor?
Doktora süreci, akademik hayatta en zorlu ve yoğun dönemlerden biri olarak kabul edilir. Son yapılan bir araştırma, Rus doktora öğrencilerinin mental iyi oluş açısından dört farklı gruba ayrıldığını ortaya koydu: Dağılmış, Kendinden Emin, Sağlık ve Araştırma Kaygıları Hakimiyeti Altında ve İnsan İlişkileri Kaygıları Hakimiyeti Altında.
Araştırma sonuçlarına göre, dağılmış grubundaki öğrenciler, yoğun kariyer kaygısı yaşamakta ve düşük mental iyi oluş seviyesine sahipler. Bu grup, akademik belirsizlikler, yayın baskısı ve gelecek kaygısı nedeniyle zorlanıyor.
Öte yandan, kendinden emin grubundaki araştırmacılar, düşük kaygı seviyeleri ve yüksek psikolojik sağlamlıkları ile öne çıkıyor. Bu öğrencilerin çalışmaları sürdürülebilir ve başarıları daha yüksek. Muhtemelen kendilerine akademik ve kişisel destek sağlayan bir çevreye sahipler ve stresle başa çıkma konusunda daha etkili stratejiler geliştirmişler.
Ancak, özel hayat, sağlık, araştırma veya insan ilişkileri kaygılarının altında ezilen öğrenciler için durum daha kritik. Sağlık ve araştırma kaygıları ile insan ilişkileri kaygıları hakimiyeti altındaki öğrencilerin mental iyi oluş seviyelerinin ciddi derecede düşük olduğu gözlemlendi. Bu bulgu, akademik baskının bireylerin genel yaşam kalitesi üzerindeki etkisini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu çalışma, doktora öğrencilerinin psikolojik iyi oluşunu artırmak adına destekleyici programların ve danışmanlık hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Akademik hayatın getirdiği zorluklara rağmen, öğrencilerin psikolojik dayanıklılıklarını artırmak ve destek sistemlerine erişimlerini kolaylaştırmak, hem bireysel hem de akademik başarı açısından büyük bir fark yaratabilir.
Kaynak ve detaylı bir inceleme için makaleyi inceleyebilirsiniz: Makale 4
